GENÇ BİR MESAİ ARKADAŞININ KALEMİNDEN FARUK ŞEN

Profesöre

İyi bir hayat yaşadınız Profesör.

Yaşam sevinciniz hanelere sığmazdı, öfkeniz de sevinciniz de hep doruktaydı.

Sizi öldürmeye yemin eden Naziler, derin bir oh çekmiştir şimdi.

Dünyanın gailesi artık sizin için geridedir.

“Yediğiniz içtiğiniz yanınıza kâr kalmıştır!” diyeceğim ama diyabetten şikâyetçiydiniz inceden.

Ürettiğiniz, hayata geçirdiğiniz ne varsa misyonunuzu taşır umarım.

***

“Prof. Dr. Faruk Şen hayatını kaybetti…” Günler var ki bu cümleyle ne yapacağımı, hatıramı alıp nerelere koyacağımı düşünüyorum.

O kadar uzun ve dolu dolu bir yaşam, böylesine kısa ve basit bir cümleye nasıl sığar? Hem de bu kadar kolay!

Gazeteci Kerem Çalışkan, beni size gönderdiğinde yaşım 20’ydi. Öz geçmiş istemiştiniz. Doğum tarihi, okul, staj bir cümle etmişti zaten. Bir de eklemiştim: “Haber, röportaj, bülten yazabiliyor ve fotoğraf çekebiliyorum,” nokta.  20 yaşa sığacak kayda değer tüm bilgilerim bunlardı ve o zamanlar, yaşam sevincimin yanı sıra ümidim de vardı.

“Hayatımda gördüğüm en basit öz geçmiş” dediniz, ben içimden “eyvah” çekerken “ama en işime yarayanı…” diye tamamladınız cümleyi. El sıkıştık, böylece yolculuğumuz başladı.

Paylaşmayı çok severdiniz. Öğretmeyi, anlatmayı, dert dinlemeyi, taktir etmeyi, yermeyi… Şimdi düşünüyorum da harika bir eleştirmendiniz. Hata bulup utandırmak gibi bir güdünüz hiçbir zaman olmadı, sizinki düzeltmek ve mükemmelleştirmeye yönelik bir çabaydı. Bu çaba, her “hocayım” diyende bulunmaz bir meziyet doğrusu. Hem ekonomist hem akademisyen hem gazeteci kimliğinizle, daima aktif olmaktan ve üretmekten beslendiniz. Maceranıza ortak olacak, tecrübe ve bilgi birikiminizi paylaşacak gençlerin etrafta olması size daima iyi gelirdi.

Zordunuz Profesör. Sözünüzü sakınmazdınız. Elbette sizi de zorlayan şeyler vardı. Akademinin dezenformasyonu sizi zorluyordu. Sistemin vasatlıkları sizi zorluyordu. Toplumun yararı söz konusu olsa bile iyi bir proje hayata geçirmek için kendi imkanlarınızla çabalamak zorundaydınız.  Vakıflar ve STK’ların toplum üstündeki rolünün ciddiyetini sizin kadar benimsemiş birini görmedim. Bunu söylerken bile, doktora sürecinizde “Her akşam bir dernek kurardım Hatice!” cümleniz hala kulaklarımda.

Almanya’daki Türk göçmenlerin gördüğü muameleyi, Nazilerin Yahudilere yaptığı eziyetlerle örtüştürdüğünüz ifadenin ardından, istifalara zorlandınız. İftiralara maruz kaldınız. Ancak bir kere bile mağdur rolüne girmediniz. Onurlu ve dik durmayı seven bir insandınız Profesör. Hakk’a, hukuka bağlılığınız da beni etkilerdi. Dünya görüşünüze sımsıkı bağlı kalsanız da öz eleştiriden geri durmazdınız. Politikada sizi parlatacak sağlam teklifleri, nezaketle geri çevirdiniz. Yaşam biçiminize, dünya görüşünüze ters diye, neleri reddettiniz.

Ciddi bir karar verip yurda kesin dönüş yaptığınızda, Nazilerin açıkladığı “ölüm listesinde” adınız ilk sıradaydı. Çoğunlukla sizin adınıza ben korkardım. Çünkü gönül bağımız vardı Profesör. Yakın zamanda bile hayatınıza çok sızmadan sıhhatinizden, gündeminizden haberdardım hep.

Siz de yaşadıklarımdan, yaptıklarımdan bir şekilde haberdardınız. Sizinle, bana açılmaya hazır bir kapı hep vardı. O kapının varlığı bana güven ve huzur verdi.

Ama o sapasağlam kapım artık yok. Gittiğinizi öğrendiğim günden bu yana, daha yalnızım. Bir yerde yol göstermek için beni beklemiyorsunuz artık, canım hocam…

Paylaştığımız her şey için müteşekkirim, yollarımızı kesiştiren kadere teşekkür ettim hep. İnancım, sadece bu dünyanın varlığından ibaret değil. Diliyorum ki adil, barış dolu, güzel bir yerde tekrar karşılaşacağız.

Hatice Deniz – 31.01.2025

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*