
Faruk Şen 60’lı yılların Alman Lisesi’nde şen şakrak, esprili, iyimser, insancıl bir delikanlıydı…
Kanlıca’da Boğaz’a nazır dededen kalma muhteşem bir köşkte yaşardı…
Sabah erken vapurla Köprü’ye gelir, Tünel ile çıkıp okul yokuşundan inerdi…
Dönerken Üsküdar’a geçer, o yılların zangır zangır titreyen Skoda otobüsleriyle Kanlıca’ya ulaşırdı…
Okul yıllarında Balık Pazarı’nda kokareç ve bira favorileri arasındaydı…
Yemeyi içmeyi, sohbeti esprileri, çok severdi..
Hayat doluydu ve yaşamın tadını çıkarmayı bilirdi…
O yıllarda ben de Küçüksu’da yazlıkta kaldığım için birlikte sandal sefaları yapar, yüzer ve balığa da çıkardık…
Bir Boğaz çocuğuydu…
80’li yıllar Almanyasında okudu, kariyer basamaklarını adım adım çıktı.
Sonra Türkiye Araştırmaları Merkezi’ni kurup tam 23 yıl yönetti…
Alman bir hakime ile evlendi, bir kızı oldu…
O yıllarda düzenlediği sayısız konferans, panel, açık oturum ve araştırmalarla gerçekten Türk-Alman kaynaşmasına inanılmaz pozitif katkı yaptı…
Yüzlerce akademisyen ve araştırmacıyı birbiriyle buluşturdu…
Sosyal demokrat ve CHP’liydi ama her siyasetten insanla sıcak ilişki kurardı…
Duruşu partiler üstüydü…
O yıllarda Essen’de düzenlediği bir doğum günü partisinde uçan balonlara dileklerimizi bağlayıp gökyüzüne salmıştık…
Renkli anılarımızdan biriydi….
Ben 2005-2008 arası Hürriyet Avrupa Genel Yayın Yönetmeni olarak Frankfurt’a gelince Faruk ile ilişkimiz sıkılaştı… Haftada bir kaç kez konuşur fikir teatisi, haber paylaşımı yapardık…
O dönem Almanya’da sonradan ortaya çıktığı gibi Nazi bir hücrenin 7 Türk işletmecisini tek tek katlettiği yıllardı…
Buna bir de Ludwigshafen’da 9 Türk’un bir apartmanda yakıldığı faili meçhul katliam eklendi…
30 yıldır Almanya’nın nabzını adeta eliyle tutan Faruk dayanamadı, Türklere yapılanları vaktiyle Yahudilere yapılanlara benzetti…
Biz de bunu Hürriyet’te büyük haber yaptık…
Kıyamet o zaman koptu..
Beni Merkel yönetimi, Aydın Doğan’a şikayet edip Hürriyet Avrupa’nın başından attırdı…
Alman istihbaratı da vahşi bir şekilde TAM binasını bastı…
Evraklara el koydular…
Faruk’u başından attılar…
Özetle Türkleri savunduğumuz için Faruk ile birlikte Almanya’dan kovulduk…
Türkiye’de ilişkimiz daha sıcak bir şekilde devam etti…
Faruk’un çok cana yakın ve sempatik ikinci eşi İnci ve ben de eşim Nevval ile ailecek görüşür olduk…
Faruk’un Bodrum-Gündoğan’da deniz kıyısındaki şahane villasında bize verdiği ziyafetler şimdi efsane gibi… Orada Faruk’un komşusu Müjde Ar ile de epey sohbet etmiştik…
Faruk o yıllarda Türkiye’de kurduğu TAVAK vakfıyla Alaçatı’da bir Türk-Alman Üniversitesi kurmak için çok uğraştı… CDU’lu Armin Laschet’in geldiği bir konferansa biz de katılmıştık…
Ama Almanya Nazi karşıtı Faruk’u çoktan defterden silmişti…
2020’den itibaren Faruk’ta önce şeker sonra beyin felci rahatsızlıkları belirdi…
Eşi İnci’nin şefkatli ve olağanüstü tıp odaklı bakımı ile Faruk 3 yıl daha yaşamın tadını çıkardı…
Karısını atlatıp yasak olmasına rağmen kaçak tatlı ve dondurma yemeğe devam etti…
Bir zamanlar sandalla gezindiğimiz Küçüksu’da dere ağzındaki cafede son kez ailecek birlikte kahvaltı ettik…
2023’te sağ tarafına felç geldi ve 6 ay Bahçelievler Fizik Tedavi Merkezi’nde kaldı… Kendisini 3-4 kez ziyaret ettim… Kandil simidi götürdüğümde nasıl sevinmişti…
Hala yoğun politika ve Fenerbahçe geyikleri yapıyorduk…
2024’te bu kez vücuda yayılan prostat kanseri Faruk’u yaşlılığın en güzel döneminde yakaladı…
Dolu dolu yaşayan Faruk, sevgili eşi İnci’nin şefkatli kollarında sonsuzluğa uçtu…
Faruk’u çok sevdiği Kanlıca’da, Mimar Sinan’ın tasarımı restorasyondaki zarif İskender Paşa Camisi’nden uğurladık…
Sınıf arkadaşlarımız sevgili Selami, Corç ve Selma da ona veda ettiler…
Faruk şimdi evinin hemen arkasında 500 metre yamaçtaki Boğaz manzaralı mezarlıkta dedesi ile koyun koyuna yatıyor…
Aşağıya seslense, kıyıdaki cafeden delikanlı garsonların ünlü kaymak dondurmalı Kanlıca yoğurdunu ‘Buyur Faruk Abi’ diye koşturup getirecekleri mesafede…
İlk yorum yapan olun