Theater28’de AYRILIK ya da AŞKIN MİNİK SANDALI

”En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
birbirini anlamayan.”
Can Yücel

 

Ayrılık. Üzerine şarkılar, şiirler, oyunlar, romanlar yazılan, filmler çevrilen bir konudur.

İkili ilişki yaşamış olanlar bilirler, biriyle anlaşabilmenin, uyumu ve doygunluğu yaşayabilmenin ne denli zor olduğunu. Hele kendini bulabilme, mümkünse gerçekleştirebilme, toplum içinde var olabilme ve çevredekilere kendini kabul ettirebilme çabasındaki gençler için bu çaba şimşek hızıyla tam bir karabasana, iz bırakan bir darbeye dönüşebilir.

Mutlu olmak ve aşkı yaşamak için kıpır kıpır yüreklerle çıkılan yolculuklar sonunda hüsranla, hayal kırıklığı ve karanlık bir umutsuzlukla noktalanabilir. Hayata, ilişkilere ve aşka küsülebilir; daha da kötüsü insan özgüvenini bile yitirip ömür boyu kanayan bir yara, sırtta taşınan bir kambur, beyinde bir ur edinebilir.

Hele bizim gibi az gelişmiş toplumlarda, her ilişkinin karışanının, görüşeninin son derece bol olduğu kapalı toplumlarda özgür ve bağımsız karakterli, doyurucu bir ilişki yaşayabilmek neredeyse olanaksızlık derecesindedir. Bu yüzyıllardan beri böyledir. Yoksa Mecnun neden Leyla’sını çöllerde arasın? Ferhat niye dağları delmek gibi tuhaf mesailere odaklansın?

İşte o toplumlarda ilişki hariç her şey asıl konunun paydaşı olmaya adaydır. İlişkiler, ötekilerin paralamasına ve serbest atışına açık birer hedef muamelesi bile görürler ve bu sanki son derece doğalmış gibi sineye bile çekilebilir. İnsancıklar kendilerini bu ”değer” ölçülerine göre sınanmak ve anlamsız bir yarışa katılmak zorunda bırakıp hayatlarını/aşklarını da heba edebilirler.

Kavuşmaların da ayrılıklar ve boşanmalar gibi yıldırım hızına eriştiği dijital çağda, kısa süreli sayısız ilişkiler yaşayan gençlerde olduğu gibi, defalarca evlenip boşanmış çiftlere ve onların yetim çocuklarına ve yine o çocukların saman alevi aşklarına, şıpsevdi birlikteliklerine ve çoğu kez hedefsiz, köksüz, anlamsız, derinliksiz ve yönsüz mutsuzluklarına sıkça rastlanır oldu. Hele sosyal medya platformunun sunduğu sonsuz seçenekler, ayrılıkları tetikleyen -ama yenilerini de tüm çeşitliliği, çoğu kez yüzeyselliği içinde sunan-, üstüne üstlük ilişkilerdeki iletişimsizlikleri daha bir tetikleyen ve taze aşkları kemiren ve yaşanan ayrılıklar üzerine tuz biber eken bir etkiye de sahip, her bireyin kafasının üzerinden sarkan ”Demokles’in kılıcı” konumuna bile yükseldiler diyebiliriz rahatlıkla.

Cumhuriyet gazetesinin emektar karikatüristi, sevgili Behiç Ak‘ın sanki ”Kim Kime Dum Duma” üst başlığı ile kaleme aldığı  ilişki ve iletişim parodisi AYRILIK oyunu, tam da bu dönemin ilişkilerine parmak basan, postmodern bir komedidir. Son derece başarılı sözcük oyunlarıyla başlayan oyun, ikili ilişkilerdeki, iletişimi baltalayan, ket vuran, kadın-erkek arasındaki neredeyse iletişmeme çabasına dönüşen, aslında yalnızca zavallıca birer monologdan ibaret abes diyalogları bir bir ortaya sermekte, ve ister istemez ”ilişki/iletişim sidik yarıştırmak mıdır?” sorusunu sordurmaktadır.

Oyunun sordurduğu diğer bir soru da, ulaşılan hızın mesafeleri kısaltmak yerine uzattığı, kitle iletişim araçlarının yan yana duran insanların arasına duvarlar ördüğü, birbirini asla anlamayan insanların, sevgili olmak yerine, seviştikten sonra eşini yiyen örümceklere dönüştüğü, ışık hızıyla yalnızlaştığı, Heiner Müller‘in deyimi ile ”Uyuma ve düzüşme hücreleri”ne dönüşen evciklerinde yalnızca birer tv izleyiciciklerine indirgendikleri küresel ve dijital çağda bireysel ve saf aşk nasıl yaşanacaktır?

Nasıl direnecektir akıntıya aşkın o minik sandalı?

Bu soruya çok güzel yanıt vermiş iki oyun var: Biri Dario Fo ve Franca Rame’nin ”Açık Aile”si (Aman Füsun Demirel çevirisi olmasın!) Diğeri de Coline Serreau’nun Tavşan Tavşanoğlu (Ya da benim çevirimle AST‘ta oynanan Belalı Aile).

Çocuk ve gençlik yazınımızda son derece haklı olarak saygıdeğer ve önemli bir yer edinen Behiç Ak, karikatür ve parodileriyle sözcük oyunlarını ve kendine özgü güldürünün tüm öğelerini ustaca birleştirdiği bu oyununda ayrılık sarmalındaki genç insanların traji komik yanlarını, nafile çırpınışlarını ve el yordamıyla bilinçsiz arayışlarını, gülünç boşluk doldurma didinmelerini bütünsel anlamda gözler önüne sermektedir. İki kör ve sersem aşığın, kapalı bir ortamda birbirlerini arayışları ve sessiz birer yalnızlık çığlığı gibidir tadına doyulamayan, birbirine teğet geçen iletişim kazasına çarpıcı bir örnek olan o eşsiz diyaloglar.

Berlin’in şu anda Türkçe oyunlar sahneyen ve başarılı çalışmalara imza atan yegane tiyatrosu olan Theater28, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlamalarına AYRILIK oyununu sahneleyerek katkıda bulundu. Yönetmenliğini çiçeği burnunda bir göçmen olan Zerrin Akdenizli‘nin üstlendiği oyunda, rolleri Didem Erçin ve Ufuk Tan Altunkaya adlı genç oyuncular canlandırıyor.

İzyeyicilerin salonda ”Ah nerede vah nerede” gibi nostaljik pop müzikleri eşliğinde başlangıcı bekledikleri oyun, ne yazık ki daha ilk sahnedeki efsane (olması gereken) telefon konuşmasıyla ve günümüzü canlandıran oyuncuların sahne almasıyla havlu atarak oyuna başlıyor, ne yazık ki sonuna kadar da bir türlü toparlanmayı başaramıyor. Telefon konuşmasındaki erkeğin bas bas bağıran sesi, telefondan ziyade bir boks maçı anonsunu andırıyor, böylece birazdan gelecek o şahane espri daha başlamadan çöpe atılmış oluyor. Daha sonra bölümlerin gonglarlar verilmesi de sanki bu doğrultuda bir çağrışım yaratılmak izlenimi veriyor.

Başlangıçta yaratılan nostalji havasının oyunun dramaturgisine hiç bir şekilde hizmet etmediğini görmemiz uzun sürmüyor. Şarkı 70’ler görüntü Milenyum. Genç oyuncu Didem Erçin’in kısık, cılız ve renksiz sesi, gerekli ve zorunlu vurgulamaları yapmasına olanak sağlamadığı için o güzelim metnin çok katmanlılığını ve eşsiz kara mizahını izleyiciye ulaştıramıyor. Ufuk Tan’ın son derece değişkenlik ve zenginlik içeren mimikleri, güçlü beden dili çiftler arasındaki uyumsuz ve yetersiz vurgulamalar, gerilim eksikliği ve son derece sıradan -neredeyse sıkıcı- sahne trafiği nedeniyle oyunu kurtarmaya yetmiyor.

Aslında sapa sağlam esprileri ile gönüllerde taht kurup klasikleşmiş bir başyapıt olan, yalnızca okunmasıyla bile izleyicileri anında kavrama potansiyelindeki oyun (Deneylerle sabittir) , Tiyatro28’in güzelim salonunda soğuk havalar estiren, uzun süre hiç güldüremeyen, yalnızca ara sıra sönük ve gönülsüz gülüşlerle izlenebilen talihsiz bir Dünya Tiyatro Günü (Tiyatrolar Günü değil) genel provasına dönüşüveriyor.

Çoğunluğu orta yaşlı ve olgun -mutlaka ayrılık deneyimi olan- kadınlardan oluşan izleyici kitlesince kahkahalarla izlenmesi ve ard arda gelen sürprizlerle akması gereken oyun, ne yazık beklenen, arzu edilen dinamik ve ritme -zaman zaman biraz umutlandırsa da- ulaşamayıp hakettiği karşılığı, coşkulu kahkaha ve alkışları bulamayıp, başladığı gibi bitiyor.

Kuşkusuz bunun bir çok nedeni var. İlk bakışta göze çarpan ve asıl belirleyici olduğunu düşündüğüm şey, sahnede mutlaka yaşatılması gereken bir ”ayrılık gerilimi/acısı da olabilir” yerine ”geçiyordum uğradım karga kardeş” muhabbetinin başlatılmış ve diyalogların uzattıkça uzatılıyor, sündürdükçe sündürülüyor olması.

Ardından tartışmalarla yaratılmaya çalışılan gerilimin ”ayrılık dramı”nın ve ”yeniden buluşabilme ihtimali” potansiyelinin yanında çocuk oyuncağı kıvamında verilmesi. ”Ayrılık hüznü”nün ve ”Birbirini ve eski güzel günleri özleme”nin ise asla esamesinin okunmaması. Sürekli olarak ”Yahu bu ikili neden bir arada?” sorusunu izleyicide hep canlı tutması ve tüm bunların eksikliğinden dolayı beklenen güldürü patlamasının yaratılamayışı.

Sanki sahnedeki genç ve güzel oyunculara, haydi bir ”evcilik oyunu” nasıl oynanır gösterin abilere ablalara komutu verilmiş gibi…

Her ne kadar böylesi harikulade bir metnin bu biçimde heba edilmiş ve Dünya Tiyatro Günü’nde Berlin’de şahane ilbahar havasını dışarda bırakıp gelen saygıdeğer izleyicilerin doya doya güldürülüp ”Yaşasın Tiyatro!” dedirtilmeden evlerine gönderilmiş olması yürek sızlatıyor olsa da hataların ve eksiklerin üstesinden gelinip oyunun daha da geliştirilebileceğine olan inacımızı ve umudumuzu korumak istiyoruz.

Yalçın Baykul – 29.03.2022 – 23:00

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*