
Almanya’daki Türk toplumunun önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Faruk Şen’in ardından duygu ve düşünceleri ifade etmek çok zor… Sözcükler yetersiz…
Dr. Canan And – 04.02.2025
Faruk ile arkadaşlığımız taa 63 yıl geriye uzanıyor zira. İstanbul Alman Lisesi’nde iki yıl beraber okuduk. O zamandan beri bağımız hiç kopmadı. Görüşemediğimiz zamanlarda arkadaşlardan ve basından haberlerini alıyordum.
Okul ve yüksek öğrenim yılları ardından Almanya’da havaalanında pasaport kuyruğunda karşılaştık. O beni hemen tanıdı. Öyle bir bakışla baktı ki onu görmemem imkansızdı. Beni zaten ilkokul arkadaşlarım bile hala sokakta görseler hemen tanırlar. Gümrük kontrolünden geçinceye kadar süren sohbetimizde o bana Türkiye Araştırmalar Merkezi’nden söz etti; ben de diş hekimi olarak muayenehane açtığımı anlattım.
1990’lı yıllarda Türk-Alman ilişkilerine olumlu katkılarda bulunan Bonn’daki TAM’ın konferans, panel gibi sayısız etkinliğine daveti üzerine katıldım. Çalışkan, üretken kişiliği ile düzenlediği etkinliklerin büyük ilgi görmesi onu çok mutlu ediyordu.
Diğer derneklerin etkinliklerinde karşılaştığımızda kimi zaman dişlerinin çok kötü olduğundan söz etmiş, kimi zaman çok yıllar önce‚ başıma bir de şeker çıktı, diye şikayet etmişti.
İstanbul Alman Lisesi ile ilgili haberleri paylaşır, Almanya’da düzenlediğim okul toplantılarına katılırdı.
Bir arkadaşın doğum günü partisinde bahçede otururken yaşamayı seven biri olarak bana uzun sohbetimizde bir erkek arkadaşıyla bir lokale gittiklerini, ancak damsız onları içeri almak istemediklerini, „Çekilin, biz devlet misafiriyiz!” dediğinde içeri aldıklarını paylaşmıştı. İçerde, kendi tabiriyle‚ “pespaye” kadınları görünce dışarı çıkmışlar.
Yine bir mesleğini soran bir kadına, “Maden işçisiyim” dediğini ama kadın, “Senin ellerin ne kadar yumuşak, sen nasıl maden işçisisin?” dediğinde: “Biz çalışırken madeni elimizle mi topluyoruz sanıyorsun, eldiven kullanıyoruz!” diye yanıtladığını anlatırken gülmekten öldük.
Biz hararetli sohbet ederken masanın karşısında oturan, bizi dikkatle izleyen bir Alman hanım: “Ermeni misiniz?” diye sorunca Faruk, her zamanki şakacılığı ile şu yanıtı verdi: “Biz hem Ermeni, hem Yunanız!“ Kadının ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalırken biz yine gülmekten bir hal olduk.
Haziran 2013‘de Gezi olayları sırasında manşet fotoğrafında görüldüğü gibi Alman Lisesi’nde toplanıp Taksim’e yürüyüşe çıktığımızda Türkiye‘ye temelli dönmüştü. Yürüyüş sırasında elimde pankart, sloganlar atarken yanıma gelerek yine esprili haliyle bana: „Seni Almanya‘ya almayacaklar!“ diyordu.
En son görüşmemiz ise hep belleğimde güzel bir anı olarak kalacak.
Kanlıca’da yanımda kuzenimle dolaşırken birisi: “Canan!“ diye seslendi. Duydum ama Kanlıca’da beni kim tanıyacak diye oralı olmadım. Yeniden seslenince, bu defa dönüp baktığımda, Faruk değil mi? İskeleye yakın bir kahvenin önündeki masada bir arkadaşıyla oturuyordu. Çay eşliğinde yine hoş bir sohbete daldık. TAVAK kartvizitini verip çalışmalarından söz etti…
‚Her ölüm erken ve anidir‘ sözünü, arkadaşımız Faruk’u yitirmemiz bir kez daha hatırlattı, maalesef! Giden geri gelmiyor. Geriye anılar kalıyor. Sözün bittiği yerde bu anı demeti ile onu anarken anılarda ve gönüllerde yaşamını sürdürmeye devam edeceği kesin…
İlk yorum yapan olun