
Basında efsane: Necati Zincirkıran
Kerem Çalışkan
Hürriyet’in 60’lı yıllardaki ‘efsane’ yayın yönetmeni Necati Zincirkiran 30 Eylül 2025 Salı gecesi, 95 yaşında Esentepe Gazeteciler Sitesi’ndeki mütevazı evinde vefat etti. Kendisi ile son yıllarında sürekli sohbet etmiş ve röportaj yapmıştım.
Onun anlattıkları çerçevesinde derlediğim bu ‘biyografik’ yazı 3 yıl önce o zamanlar Gürsel Göncü’ nün yönettiği #tarih dergisinde yayınlandı. Şimdi o dergi de kapanıp tarih oldu. Zincirkiran’in çok renkli ve ‘gerçek gazetecilik’ yaşamından sahneleri, anısına duyduğum çok derin saygıyla burada yeniden yayınlıyoruz. Ruhu şad olsun…
BASINDA ‘YAŞAYAN EFSANE’: NECATİ ZİNCİRKIRAN
Bir zamanlar basının Amiral gemisi olan Hürriyet’in efsane kaptanı Necati Zincirkıran şimdi 92 yaşında. O Hürriyet’i 1969’da bir daha kimsenin erişemediği 1 milyonluk rekor tiraja taşımış bir genel yayın yönetmeni.
Zincirkıran Türk medyasında, Simavi-Asil Nadir-Dinç Bilgin basın imparatorluklarının yükseliş ve çöküşlerine içerden tanıklık etmiş bir ‘kara kutu’. Basın dünyasının hata ve sevapları onun anılarında saklı.
O yaşayan bir gazetecilik efsanesi. Necati Zincirkıran. 92 yaşında. Dimdik ayakta. Kışın İstanbul’da, yazın Göcek’te teknesinde yaşıyor. O Hürriyet’i 1969’da 1 milyon tiraja vurduran genel yayın yönetmeni. Şimdi derinlerde bir yerde gibi duran Türk basınının ‘kara kutusu’. Haber deyince, manşet deyince, gözlerinde hala şimşekler çakan bir ‘gazete guru’su…
Onunla konuşurken içimde bir his… Sanki bana gazeteciliğin gömülü hazinesinin yerini söyleyecek… Şifresini verecek…Sandıktan çıkan eski bir bilgisayarda tozlu bir tuşa basacağım… Gazetecilik ışıl ışıl parlayacak… Manşetler gökyüzündeki ekranlara yazılacak… Herşey değişecek… Medya, Türkiye, dünya…
Şaka değil, Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi’nin oğullarına ve gelecek kuşaklara bıraktığı altın öğüdü, ‘Kalemini kır, fakat sakın satma’ sözlerini onun ağzından dinleyen son iki ‘tanık’dan biri Zincirkıran… Diğeri de halen 96 yaşında olan ve Londra’da yaşayan Haldun Simavi…
Yıllar sonra ‘Baba Sedat’ın oğulları Haldun ve Erol gazetelerini sattılar, kalemlerini kırdılar. Necati Zincirkıran ise hak bellediği gazetecilik yolunda, Türk basınının en fırtınalı sularında, kalemini satmadan, dümenini kırmadan sonuna kadar yelken basıp gitti…
Gemi, dümen, yelken, rota deyince… bilin ki bunlar Kaptan Zincirkıran’ın işidir. O Türkiye ve İngiltere’de denizcilik okullarından mezun olmuş, ehliyetli bir uzun yol kaptanıdır. Askerliğini Karadeniz’de AB-9 avcı botu komutanı olarak, Şile’den Bulgar sınırına kadar devriye gezerek yapmıştır. Fırtınalara alışkındır.
1960’ta, henüz 30 yaşında, o zamanlar Türk basınının Amiral gemisi olan Hürriyet’in kaptan köşkünde dümeni eline alınca, bir an bile şaşırmadan, tereddüt etmeden, ‘Tam yol ileri’ diyerek, Türkiye’nin en çalkantılı yıllarında, kamuoyunda yarattığı dalgalarla yükseldi…
Necati Kaptan’ın 70 yıllık basın macerasını izlerken rotayı şaşırmamak için önce onun seyir defterinde, yıllar içinde uğradığı ‘basın adaları’nın listesini verelim: Hürriyet (1950-1969), Günaydın (1969-1990), Sabah (1991-2004). Bu liste Zincirkıran’ın yarım yüzyıl boyunca Türk basınının tepe noktalarında gezindiğinin en sade belgesidir.
Haldun Simavi’nin yetiştirdiği delikanlı
Burada bir sır var. Bunu söyleyelim. Necati Zincirkıran, Türk basın dünyasının en akıllı, en zeki, en yaratıcı, ama aynı zamanda en huysuz, mükemmeliyetçi, fırçacı patronu olarak bilinen Haldun Simavi’nin seçip eğittiği, güvendiği ve gazetelerini emanet ettiği yegane genel yayın yönetmenidir. Haldun Simavi de, Zincirkıran’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı yegane patronudur.
Yaklaşık 20 yıl Hürriyet’te, 20 yıl da Günaydın’da Haldun Simavi ve Zincirkıran günlük sıkı temas içinde çalışmışlardır. Dile kolay 40 yıl. Demek ki uyumlu bir ikilidirler. Birbirlerine karşı ağızlarından kötü ve kırıcı bir sözcük çıkmamıştır. Halen de aynı dostluk ve arkadaşlık çerçevesinde zaman zaman görüşürler. Bu basında zor rastlanan bir liyakat tescilidir. Evrensel ölçülerde yüksek standarttır.
Genç Necati, daha 50’li yıllarda gazetecilik başarıları nedeniyle Baba Sedat’tan iki unutulmaz ödül alır. Biri bir zarf içinde hayatında ilk kez gördüğü mor binlik, diğeri bir İtalyan kravat. Mor binliği (1000 TL), maaşı 200 lira olan genç gazeteciye atlatma bir röportaj nedeniyle verir Baba Simavi, kravatı da Kıbrıs ve Makarios röportajları nedeniyle…
Kıbrıs’ı kurtaran cesur gazeteci
Çünkü Kıbrıs, Sedat Simavi’nin uğruna şehit düştüğü milli davasıdır. Bu milli dava 50’li yıllarda Hürriyet’te bayraklaşır. 1953’te DP iktidarının Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ‘Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur’ deyince Baba Simavi ertesi gün Hürriyet’te ‘GAFLET’ diye manşeti çakar.
Köprülü Simavi’yi mahkemeye verir. Simavi 1953 Ekimi’nde mahkemeye çıkar. Yarı felçlidir. Gözü yaşlı, ama başı dik ‘Ben ceza yesem de, zaman beni haklı çıkaracaktır’ der.
Türkiye’ye Hürriyet gibi bir gazeteyi armağan eden büyük gazeteci Sedat Simavi, bu ağır stres altında, o mahkemeden 2 ay sonra 11 Aralık 1953’te 57 yaşında vefat eder. Yaşasa ceza yiyecektir. Ama zaman onu haklı çıkarır.
Zincirkıran ‘Simavi iktidara o manşeti çakmasa Kıbrıs gitmişti’ der. Türkiye bugün Kıbrıs üzerinden Doğu Akdeniz ve Libya’ya uzanan sularda Mavi Vatan iddiasını sürdürüyorsa, bunu Sedat Simavi’nin iktidarın yanlışlarını yüzüne vuran gazetecilik cesaretine borçludur.
DP İktidarı daha sonra Hürriyet sayesinde halkın da sahiplendiği Kıbrıs meselesine sahip çıkar. Başbakan Menderes ve yeni Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs’ta Türkiye’nin garantörlüğü tanınana kadar büyük bir diplomatik savaş verirler. Simavi gafleti önlemiştir.
Baba Sedat’ın Kanlıca’da büyük törenle toprağa verildiği gün, ilk oğlunun doğum müjdesini alan Zincirkıran ona hemen Sedat ismini koyar.
Baba Sedat’ın ölümünden önce de 1950’den itibaren Hürriyet’in başında fiilen 25 yaşındaki oğlu Haldun Simavi vardır. Haldun Simavi ABD’de gazetecilik eğitimi ve stajı görmüş, zeki, yetenekli ve mükemmeliyetçi bir gazetecidir. Gençtir, hırslıdır, yeniliklere ve modern teknolojiye açıktır. İlginç ve karizmatik bir kişiliği vardır. Sekreter ve şöför kullanmaz. Herkese ‘Yavrum…’ diye hitap eder…Akıllı adamları sever, aptallardan nefret eder. Sert eleştirileri ‘fırça’ niteliğindedir…
Baba Sedat’ın fotoğraf ağırlıklı halk gazetesi olarak tasarladığı Hürriyet daha o yıllarda, dönemin en büyük gazetesi 40 bin tirajlı Cumhuriyeti çoktan sollamış, 100 binlik tirajı geçmiştir.
‘Pıt-Pıt Necati’ Ortadoğu’da
Genç Necati 1950’de 21 yaşında Yeni Sabah’ta haber yazma ve İngilizce sınavımı geçer ve Beyoğlu muhabiri olarak gazeteciliğe başlar. Üç ay içinde haberleriyle o kadar dikkat çeker ki, Hürriyet’e transfer olur. O dönemde hızlı koşuşturması nedeniyle, ‘Pıt-Pıt Necati’ veya ‘Küçükoğlan’ diye anılır.
Bu delikanlıdaki gazetecilik cevherini erken farkeden Haldun Simavi onu sürekli Kıbrıs’a, Orta Doğu’ya, farklı ülkelere röportajlara yollar. Bir ara ABD’ye gazetecilik eğitimine de gönderir. Hürriyet’e ilk daktilo genç ve acar muhabir Necati için alınır. İlk tele-foto da o yıllarda Hürriyet’e girer.
1952 sonbaharında Zincirkıran’ın ‘Menfaatlerin Çatıştığı Orta Şark’ başlıklı dizi röportajı 10 gün boyunca Haldun Simavi’nin mizanpajı ve başlıklarıyla yayınlanır. Simavi, genç muhabirin getirdiği malzemeyi övmekten de kaçınmaz.
Zincirkıran 1957’ye kadar, Kahire merkezli Hürriyet muhabiri olarak Ortadoğu’da cirit atar. Gitmediği ülke, görüşmediği lider, el atmadığı sorun kalmaz. Onun için bugün de, Türkiye’yi Ortadoğu ve Akdeniz’de kuşatan hangi sorunu ele alsanız, 92 yaşındaki Zincirkıran’ın size o soruna dair anlatacağı renkli bir anekdot veya vereceği bir sır vardır.
Örneğin, 1954’te Mısır’da darbeyle başa geçen Atatürk hayranı Nasır ve subayların, destek aradıkları Türkiye Elçisi ve Ankara nezdinde nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını Nasır’ın ağzından dinler.
Veya 70’li yıllarda Suriye’de terör estiren Müslüman Kardeşler’e desteğin Ecevit-Erbakan koalisyonu döneminde Türkiye üzerinden geldiği bilgisini Ecevit’e Zincirkıran iletir. Ecevit’in ricası ile haber girmez. Ecevit, sonra ülke başsız kalmasın diye koalisyonu bozmadığını Zincirkıran’a söyleyecektir.
Nasır’ın milliyetçi, hürriyetçi ‘Arabın Sesi’ radyosu o yıllarda gerçek ‘Arap Baharı’ rüzgarları estirir. Zincirkıran Irak’ta Kral Faysal, İran’da Musaddık, Ürdün’de Kral Tallal, Tunus’ta Burgiba, Cezayir’de Bin Bella ile röportajlar yapar. Filistin mülteci kamplarına ilk giren yine odur. Bu kamplarda Türkiye’yi ABD-İsrail yanlısı olmakla suçlayan feryatları da Türkiye Zincirkıran’ın kaleminden öğrenir. ABD’nin o yıllarda Türkiye’ye Arap NATO’su (MEDO) kurdurma çabasını da genç gazeteci sayfalara yansıtır.
1956 Arap-İsrail savaşında, Zincirkıran’ın 20 metre önünde giden jeep vurulur. Zincirkıran’ın arkadaşı Magnum Foto Ajansı sahiplerinden ünlü foto muhabiri David Seymour ve Jan Roy orada can verirler. Zincirkıran o gün şanslıdır.
Türk basını bir daha hiçbir zaman, Zincirkıran ve Hürriyet’in o yıllarda ilgilendiği kadar Ortadoğu ile ilgilenip haber yapmayacaktır.
16 Mart 1953’te Zincirkıran, Neriman Hanım ile evlenir. O sırada Çanakkale’de deprem olur ve genç çift balayını, depremden hala sarsılan bir otel odasında Çanakkale’de geçirir. O sırada Dumlupınar denizaltı faciası da yaşanır ve Çanakkale’de balayı biraz daha uzar… Genç gazeteci haber peşinde koşarken, yeni eşi de bu tempoya alışacaktır…
6-7 Eylül’de kurtardığı emniyetçi
1955 yılında İstanbul’da 6-7 Eylül olayları yaşanır. ‘Atatürk’ün evini bombaladılar’ kışkırtması ile başlayan dükkan yağmasını Zincirkıran sokakta adım adım izler. Kalabalığın elinden ‘bu polistir’ diye kurtardığı Emniyet Müdür Muavini Orhan Eyüpoğlu, daha sonra İçişleri Bakanı olunca, Başbakan İnönü’ye ‘Necati o gün benim hayatımı kurtardı’ diyecektir.
1957 yılında Haldun Simavi, Zincirkıran’ı Ankara Büro’nun başına getirir. Onu Genel Yayın Yönetmenliği için adım adım hazırlamaktadır. Zaten o göreve yollarken bunu da söyler.
Menderes’in düşen uçağı
1959 yılında Necati Zincirkıran Hürriyet Ankara Temsilcisi olarak Kıbrıs görüşmelerini izlemek için Menderes ile birlikte Zürih’tedir. Bu Türkiye’ye 1974’te Kıbrıs’a müdahale hakkı veren Londra Anlaşması’nın müzakere safhasıdır.
Zincirkıran, Zürih’teki ön görüşmelerden sonra, Menderes’in ‘Ankara’dan birlikte Londra’ya gideriz’ davetine rağmen, Ankara’ya dönmez. Londra’ya son imzadan önceki görüşmeleri izlemeye gider.
Başbakan Menderes’in uçağı 17 Şubat 1959 günü Londra’ya inerken pilotaj hatası sonucu Surrey Ormanı’na düşer. 15 kişi kazada ölür. Menderes bir mucize sonucu kurtulur. Necati uçakta olmadığı için şanslıdır.
O sırada Londra’da olan Zincirkıran, bu vahim olaydan sonra hemen kaza yerine gider. Kazanın dumanı tüterken çektiği fotoğrafları Hürriyet’e yollar. Zincirkıran, kaza yerinde Menderes’in Bally marka ayakkabısını çamurda bulur ve onu da yayınlar. Hastaneye, orada yatan bir Türk bayanı ziyaret için girerek, kazadan kurtulanların ağzından heyecanlı izlenimlerini Türk okuruna aktarır.Manşetten çok canlı yayın yapan Hürriyet diğer gazetelere fark atar.
Zincirkıran, Kıbrıs için hayatını ortaya koyan Menderes’in ve büyük mücadele veren Zorlu’nun bu olaydan iki sene sonra idam edilmelerini, tarihin talihsiz bir sahnesi olarak esefle anar.
27 Mayıs 1960’daki askeri darbe sırasında da Zincirkıran yine olayların içinde göbeğindedir. Hürriyet Ankara Temsilcisi olarak Eskişehir’de Menderes’i izler. Menderes Eskişehir Şeker Fabrikası toplantı salonunda rektörlere ‘kara cübbeliler’ diye yüklendiği ünlü konuşmasını yapar. Zincirkıran haberi telefonla yazdırır. Ertesi sabah Menderes yola çıkmışken sabaha karşı müdahale başlar. Zincirkıran şimdi de, askeri darbenin içinden adım adım saat saat haberleri geçecektir.
Zincirkıran Hürriyet’in başında
1960 darbesiyle Türkiye’de yeni bir dönem başlar. Zincirkıran 1960 Eylül ayında Haldun Simavi tarafından Hürriyet’in başına getirilir. Şimdi hem 30 yaşındaki ‘Genç Necati’ hem Hürriyet için yeni bir dönem başlamaktadır.
1961 Anayasası’nın özgürlükçü şemsiyesi altında Zincirkıran liderliğindeki Hürriyet gazetesi, o günlerde 200 binlerde olan tirajını, Türkiye’nin yükselen toplumsal dalgaları içinde 9 sene sonra 1 milyon 100 bine çıkararak, basın tarihimizde o güne kadar ve daha sonra da görülmemiş bir rekora imza atacaktır.
Zincirkıran Hürriyet’in başına geçince, Ankara Büro’nun başına da, o sırada Bonn’da basın ataşesi olan Cüneyt Arcayürek’i getirir. Arcayürek, Zincirkıran’a göre doğuştan gazeteci olanlardandır. Zincirkıran-Arcayürek ikilisi günde en az 9-10 defa telefonla konuşan müthiş bir eküri olurlar. Patlattıkları haberlerle Hürriyet’i de, Türkiye’yi de resmen sallarlar. Arcayürek, daha sonra bunu ‘Gazete sanki bizimmiş gibi çalışıyorduk’ diye açıklayacaktır.
Zincirkıran darbeyi engelliyor
22 Şubat 1962’de Necati Zincirkıran hayatının en önemli gazetecilik sınavı ile yüzyüze gelir. Ankara’da Albay Talat Aydemir ve Albaylar Cuntası, İnönü hükümetine karşı darbe girişimi başlatırlar. Patron Haldun Simavi yurt dışındadır. Görüşme imkanı yoktur. Zincirkıran demokrasiyi savunma ve darbeye karşı çıkma kararı verir. Yazıişlerini toplar, Ankara’da Cüneyt’e talimat yollar. Telefonlar kesiktir. Cüneyt Bursa üzerinden haber ve foto geçmeyi başarır. Hürriyet ertesi gün ‘Demokrasi tehlikede, Ankara’da isyan’ manşetiyle çıkar. Türkiye’nin en büyük gazetesinin karşı çıkışı darbecileri duraklatır. Girişim engellenir, darbeciler yargılanmadan emekli edilir.
Aydemir bir süre sonra İstanbul’da Hürriyet’e Necati Zincirkıran’ı ziyarete gelir. Bu bir tehdit ziyaretidir. O manşetin kendilerini sarstığını, ancak bir dahaki sefere buna fırsat bulamayacaklarını söyler Aydemir, Zincirkıran’a…
Aydemir 21 Mayıs 1963’de Ankara’da ikinci kez darbe girişimi başlatır. Bu da bastırılır, yargılanır, idama mahkum olur. Ve İnönü’nün emriyle idam edilir. İnönü daha önce ‘Bir daha yaparsanız, gideceğiniz yer darağacıdır’ demiştir. O zamanlar bu tür sözlerin ciddiyeti vardır…
1964’te Zincirkıran Adalet Partisi’nin başına Demirel’in geçmesini uygun görür. Onu daha 1954’te Nallıhan Sarıyar Barajı açılışında Menderes’in ‘Benim Su Müdürüm’ diye takdim ettiği sırada tanımıştır. Haldun Simavi’yi de ikna eden Zincirkıran, AP kongresi öncesi Hürriyet’te ‘Barajlar Kralı’ adı altında sürekli destek verir. Sonunda 1964 Kasım ayında yapılan kongrede Demirel AP Başkanı seçilir.
Johnson mektubu ve 68 kuşağı
60’lı yıllar ünlü ‘Johnson Mektubu’nu Hürriyet’in manşetten patlattığı yıllardır. 1964 yılında Kıbrıs olayları sırasında ABD Başkanı Johnson, Başbakan İnönü’ye bir tehdit mektubu yazar. ABD silahlarının Kıbrıs’ta kullanılamayacağını öne sürer. Bu mektup daha sonra Meclis’te gizli bir celsede okunur.
Olayın peşine düşen Zincirkıran, Cüneyt’ten bu mektubu mutlaka bulmasını ister. Arcayürek için o yıllarda Ankara’da ‘imkansız’ yoktur. Mektubu, Dışişleri’nden eski bir arkadaşına telefonda okutturmayı başarır. Teybe alır. Kaseti Hürriyet dağıtım kamyonu şöförü ile elden Zincirkıran’a yollar. Zincirkıran 13 Ocak 1966’da mektubun tam metnini Hürriyet’te manşetten yayınlar. Türkiye ve dünya birbirine girer. Bütün dengeler değişir. Hükümet iki gün sonra İnönü’nün o zaman Johnson’a yolladığı cevap mektubunu da yayınlamak zorunda kalır. Bu da İnönü’nün ‘Yeni bir dünya kurulur. Türkiye’de orada yerini alır’ dediği ünlü mektuptur.
Johnson mektubu Türkiye’de bir kırılma yaratır. Ülkede anti-Amerikan rüzgarlar esmeye başlar. Daha sonra ABD Emperyalizmine karşı sokağa dökülecek olan 68 kuşağının cebinde Johnson mektubu vardır. Zincirkıran, salt gazetecilik faaliyetinin, bir ülkenin toplumsal uyanışını nasıl tetiklediğinin çarpıcı bir örneğini vermiştir.
Heyecanlı yıllardır. Bir manşet atar Diyanet İşleri Başkanını yollar, bir manşet atar kabineyi devirirler. Halk o günlerde ‘Hürriyet yarın ne manşet atacak?’ diye merak eder.
Anneler Günü kutlamasını başlatırlar, Liselerarası bilgi yarışması düzenlerler.Küçük ilanlar büyük ilgi çeker. Altın Mikrofon’da ses sanatçılarını halka seçtirirler. Yıldırım Gürses’ten Cem Karaca’ya, Ferdi Özbeğen’den Edip Akbayram’a bir dizi sanatçı bu yarışmayla ünlenir.
60’lı yıllar Şair Edip Cansever’in dizeleriyle ‘yaz günleri sahici denizler, sahici kıyılar olurdu’ dediği yıllardır. Zincirkıran o sahici kıyılarda, denizlerde gezip yüzmüş ve sahici gazetecilik yapmış şanslı kuşaktandır.
Demirören’i basına sokan adam
Şimdi Hürriyet’in sahibi olan Demirören Grubu’nun merhum patronu Erdoğan Demirören’i 60’lı yıllarda basın dünyasına bir ucundan sokan da Zincirkıran’dır. Kamyon yedek parçası ticareti yapan bu genci o sırada Hürriyet’in kamyon dağıtım filosunun başına getirir. Hürriyet şöförleri de o yıllarda pilotlarla yarışan birer efsanedir. Jet gibi giderken can verenler de olur. Zincirkıran onlara motive ederek fotoğraf makinesi vermiş ve hepsini ayrıca bölgelerden haber taşıyan şöför-muhabir de yapmıştır.
Simavi imparatorluğu çatlıyor
Türkiye’de toplumsal mücadelenin doruğa tırmandığı 1968 yılı, Hürriyet’teki Simavi İmparatorluğu’nda kardeşler arasında ayrılığı da getirir. Bu imparatorluğun çöküşü ve dağılışının da başlangıcı olacaktır.
Haldun ve Erol Simavi babalarının ölümünden sonra 14 yıl boyunca birlikte çalışırlar. Haldun gazetenin başındadır, herşeyidir. Erol Simavi ise daha çok idari işlere bakar. Aralarında görünen bir sürtüşme ve rekabet yoktur. Erol ağabeyine daima saygılıdır, hatta belli bir çekingenlik içindedir.
1953’te Belma Hanım ile evlenen ve Sedat ve Saffet adlı iki oğlu bulunan Erol Simavi o sıralar 35’i geçmiştir. Simavi İmparatorluğu’nun bu genç mirasçısı, yolun yarısından sonra ‘mahçup’ bilinen tabiatına rağmen gece alemine hızla dalar. Para ve güç, basının gölgedeki imparatorunu kışkırtmaktadır. Ağabeyi Haldun bu ortamda ayrılma kararı verir.
İki kardeş arasında bir protokol imzalanır. Haldun Simavi Hürriyet’i kardeşine bırakır. Kendisi çeşitli gazete ve dergileri yayınlayan Veb Ofset’i alır. Erol ağabeyinin yeni bir gazete çıkarmayacağı şartını da protokola koyar.
Günaydın sahneye çıkıyor
Ancak Haldun Simavi’nin kafasında yeni bir gazete ‘icat etmek’ vardır. Bu gazete ‘Günaydın’dır. Haldun Simavi fazla okumaktan hoşlanmayan Türk halkına fotoğraf ağırlıklı bir gazete hazırlar. Necati’den Hürriyet’te kalıp Erol’a destek olmasını ister. Bir de ondan Günaydın’ı derleyip toparlayacak genç bir gazeteci bulup kendisine göndermesini ister. Zincirkıran, Hürriyet spor servisinde gazeteciliğe başlayan Rahmi Turan’ı Haldun Simavi’ye yollar.
Halen Sözcü’de yazan Rahmi Turan daha sonra çok satan bir çok gazete çıkararak ‘Tirajların Efendisi’ sıfatını kazanacak ve magazin ağırlıklı gazetecilik ekolünün öncüsü olacaktır.
1968 Kasım ayında Haldun Simavi yönetiminde basın dünyasına giren Günaydın kısa sürede tutunur ve çok satmaya başlar.
Hürriyet’te kalan Necati Zincirkıran ise, Haldun Simavi de gidince, kendini gazetenin tek hakimi gibi bir pozisyonda bulur. Hürriyet’in manşetleriyle gündem belirlediği yıllardır. Zincirkıran kendi gazetecilik anlayışını daha da serbest kullanarak, tirajı 1969 yılında bir milyonun üzerine çıkarmayı başarır. Üstelik bu yüzde 6’larda bir iade ile inanılmaz bir satış rakamıdır.
Hürriyet’in kuruluşunun 21. Yıldönümü olan 1 Mayıs 1969’da 1 milyon 100 binlik tirajı manşetten ilan ederler. Erol Simavi bunu kutlamak için Ayazağa’daki evinde gazete üst düzey yöneticilerine bir parti verir. Belma Simavi burada Necati Zincirkıran’a özel bir zarf içinde bir adet Hürriyet ‘kurucu hisse’si takdim eder. Bu çok büyük bir ödüldür.
Zincirkıran’dan Erol Simavi’ye veda
Ancak 1 Mayıs’da rekoru ilan eden Zincirkıran’ın içinde kötü bir his vardır. Gazeteci sezgisi ile ‘Bu işler böyle gitmeyecek, bir yerden başımıza bir bela gelecek’ endişesi içindedir. Bela, eski darbeci 27 Mayısçı Orhan Erkanlı olarak gelir.
O dönemde sağ-sol çatışmaları içinde 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na doğru hızla sürüklenen Türkiye’de Erol Simavi, muhtemel bir askeri darbeye karşı kendisini ve Hürriyet’i güvence altına almaya çalışır. Bunun için bulduğu önlem, eski darbeci, 14’lerden Orhan Erkanlı’yı önce idari müdür olarak gazeteye almak, sonra şartlara göre gazeteyi ona teslim etmektir.
Necati Zincirkıran, Cüneyt Arcayürek, müessese ve idare müdürleri buna isyan ederler. Ama Orhan Erkanlı 1969 yazında ‘Patron Temsilcisi’ gibi enteresan bir ünvanla Hürriyet’e gelir.
Bunun üzerine Necati Zincirkıran ‘Artık size hizmet edemeyeceğim’ diyerek Erol Simavi ile yollarını kırgın, ama dostça ayırır.
Ayrıldıktan sonra Zincirkıran, kendisine verilen Hürriyet kurucu hissesini de etik kaygıyla Erol Simavi’ye iade eder. Erol Bey bu jeste karşılık 200 bin liralık bir çek yollar.
Olayları izleyen Haldun Simavi, Zincirkıran’a ‘Biraz dinlen, gel başla’ der. İkili bir kez daha Günaydın’da buluşur. Zincirkıran Günaydın’ın ve Veb Ofset’teki diğer bir dizi yayının da başına geçer.
Bu arada Hürriyet’te işler karışır. Orhan Erkanlı, Yassıada Komutanı Albay Tarık Güryay’ın anılarını büyük bir reklam kampanyasıyla Hürriyet’te yayınlamaya başlar. Hürriyet okuru büyük tepki gösterir. Hürriyet’in tirajı bir milyondan hızla 300 binlere düşer. 700 bin okur gazeteyi terk etmiştir.
Erol Simavi panikler ve ağabeyini yardıma çağırır. Haldun Simavi ve Necati Zincirkıran bir kez daha Hürriyet’in kapısından girer ve eski odalarına otururlar. Onlar gelince Orhan Erkanlı tası tarağı toplayıp gider.
Günaydın-Demirel kavgası
Ama bu dönüş uzun sürmeyecektir. Çünkü Günaydın ve Haldun Simavi o sırada, Nazmiye Demirel’e dair incitici bir haber nedeniyle sert bir kavga içindedir. Erol Simavi Hürriyet’in bu kavgaya karıştırılmasına karşı çıkar. Bu kavgada kardeşinin kendisini desteklemediğini gören Haldun, küser ve yeniden Zincirkıran ile birlikte Günaydın’a döner. Yollar bir kez daha ayrılır.
Demirel’e yönelik 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nda basındaki bu kavganın da kuşkusuz etkisi vardır. Demirel şapkasını alır gider. Haldun Simavi de ‘Düşene vurulmaz’ diyerek kavgayı keser. Demirel ancak 1977’de bir yemekte Zincirkıran’ın yanına gelip onunla barışacaktır.
50 yıl boyunca bir dizi siyasi çalkantı içinden geçen, üç kez şapkasını alıp giden ve tekrar gelen Demirel son olarak 1993-2000 yılları arasında 7 yıl cumhurbaşkanlığı görevini yapar. 2015’te vefat eder.
‘Düdüklü tencere’ 22 yıl kaynadı
Zincirkıran 1970’den Günaydın’ın Asil Nadir’e satıldığı 1988 yılına kadar 18 yıl boyunca Haldun Simavi ile birlikte Veb Ofset’in başında ‘big brother’ olarak çalışır. Köşesinin başlığı ‘Düdüklü Tencere’dir. Bu Haldun Simavi’nin babası Sedat Simavi anısına verdiği bir isimdir. Baba Simavi, Hürriyet’teki köşesinde o zaman mutfaklara giren düdüklü tencere yazısı yazınca, Babıali’nin eski kalem erbabı tarafından çok eleştirilecek, ama aldırmayacaktır. Zincirkıran da köşesinde Baba Simavi geleneğini sürdürerek 22 yıl boyunca basit kısa cümlelerle halkın anlayacağı şekilde yazar.
Zincirkıran Günaydın’da köşe yazarlığı dışında, önemli haber ve röportajlara da imza atar. Fransa’da İran İslam Devrimi lideri Humeyni ile konuşur. Sunay ve Ecevit’in Rusya gezilerini izler. Nixon’un Romanya gezisini en iyi veren o olur. Celal Bayar’a hatıralarını anlattırır. Röportajları, genç gazetecilere ders gibidir.
Günaydın o yıllarda 700-800 binlik tirajlara kadar yükselen, kolay okunan, haberleri fotoğraf ağırlıklı veren, önemli bir gazetedir.
O yıllarda Haldun Simavi ve Zincirkıran’ın başında olduğu Günaydın bir okul gibidir. Çoğu solcu onlarca gazeteci burada yetişir. Örsan Öymen, Aydın Öztürk, Melih Aşık, Hasan Cemal, Erdoğan Alkan, Erdoğan Arıpınar, Koray Düzgören, Necati Doğru, Reşit Aşçıoğlu, Orhan Bursalı, Can Pulak, Can Aksın, Teoman Orberk, Ahmet Örs, Tanju Akerson, Ahmet Korulsan, Ali Acar, Teoman Erel ve daha bir çok genç…
O sırada Günaydın İstihbarat Şefi olan eski polis muhabiri tonton Ahmet Vardar ara sıra haber merkezine girip ‘Çalışın komünistler’…’diye bağırarak onlarla eğlenir…
ANKA Ajansı’nı da Günaydın yönetimi ‘Örsan Kardeşler’e kurdurur. Oradan geçen gazeteciler de az değildir. Uğur Mumcu, Derya Sazak, Uluç Gürkan, Yazgülü Aldoğan, Füsun Özbilgen, Eşref Erdem, Adem Yavuz, Varlık Özmenek ve daha bir dizi isim…
Zincirkıran’ın Günaydın’da yanına oturtup resim altı yazmayı öğrettiği Hasan Cemal de, 1980 sonrası Cumhuriyet’in Ankara büro şefliğinden genel yayın yönetmenliğine terfi edecektir.
Hasan Cemal, Cumhuriyet’in başındayken haber ve manşette olduğu kadar resim altlarına büyük önem verir, titizlenir ve sık sık fırça atar. Hatta o kadar ki, Cumhuriyet’in o dönemdeki afacan delikanlısı Ümit Kıvanç ‘Aşkım Bana Resimaltı’ adında bir kitap yazar.
Kıbrıs’ta bir gazeteci şehidi
1974 Kıbrıs çıkarması sırasında Zincirkıran’ın başında olduğu Günaydın çok etkili bir yayın yapar. Günaydın muhabiri Ergin Konuksever makineli tüfekle omuzundan vurulur. Ölümden döner. Eski Günaydıncı ANKA muhabiri Adem Yavuz ise Türkiye’ye ağır yaralı getirildikten sonra şehit düşer. Adı onlarca sokağa ve durağa verilir.
Patrondan istenen tatil hakkı
1978’de Necati Zincirkıran Haldun Simavi’den biraz izin ister. Patron grup gazetelerinde haber-satış ilişkisini düzenli raporlaması şartıyla daha rölanti çalışmasına izin verir. Köşe yazıları sürer. Ama hergün fiilen yazıişlerinin başında olmayacaktır. Zincirkıran 1978’de Veb Ofset ve Günaydın’daki hisselerini de satarak çekilir.
1971’de 14 metrelik ‘Sultan’ teknesini yaptırmış olan Zincirkıran bundan sonra her fırsatta soluğu teknesinde alacak ve Türkiye’nin güney sahillerinde eşiyle birlikte bol bol gezer. Yelken yarışlarında ‘komodor’luk (filo amirali) yapar.
Zincirkıran iki oğlunu da iyi yetiştirir. Haldun Simavi’nin vizyoner yönlendirmesi ile İngiltere’de gıda eğitimi alan Sedat Zincirkıran şimdi yemek fabrikası ve restoran sahibidir. Küçük oğlu Ceyhun da, temizlik malzemesi ve ıslak mendil alanında büyüyen bir sanayicidir. Babalarından denizciliği küçük yaşta öğrenen oğulların şimdi kendi tekneleri vardır.
12 Eylül’ü denizde öğrenir
12 Eylül 1980 darbesini Zincirkıran teknede, Marmaris kıyılarında öğrenir. Bir hücumbot onları darbeden haberdar eder ve limanda jandarmaya gidip bildirim yapmalarını ister. Karaya çıkan Zincirkıran hemen İstanbul’a uçar. Darbelerden ve askerler ile muhatap olmaktan pek hoşlanmayan Haldun Simavi için zor günler başlamıştır. Evren’in gazete patronları ile yaptığı gezilere zoraki katılır.
1984 Kasım’ında Günaydın’da Haldun Simavi ile Rahmi Turan arasında bir kriz patlar. Rahmi Turan 40 kişilik bir ekiple ayrılıp İstanbul’da gazete kurmaya çalışan İzmirli basın patronu Dinç Bilgin’in yanına gider. 400-500 binlik tirajı yakalayan Sabah gazetesi böyle doğar.
1986’da bu kez Dinç Bilgin ile anlaşamayan Rahmi Turan ekibiyle birlikte bir şartla Günaydın’a döner. Şart, Haldun Simavi’nin işlerine karışmaması, hatta Yazıişleri’ne bile girmemesidir.
Haldun Simavi sahneden çekiliyor
1948’den beri en sevdiği oyuncağının, gazete yapmanın elinden alınmasına kızan, küsen Haldun Simavi 1988’de, Özal’ın Türk basınına sokmaya çalıştığı Kıbrıslı milyarder Asil Nadir’e Günaydın grubunu 40 milyon dolara satarak basından tamamen çekilir.
Asil Nadir’in Polly Peck imparatorluğu, Türk basınına girdikten iki sene sonra çöker. İngiltere’de sahtekarlık ve “insider trading” suçlamalarına uğrayan Nadir bir süre sonra İngiltere’ye gider. Hapse girer, çıkar. Şimdi 80 yaşında Kıbrıs’ta yaşamaktadır. Zincirkıran’a göre Türkiye’de basın macerasına girmese bunların hiçbiri başına gelmeyecektir.
Sabah’ta ağabeylik dönemi
1991’de Dinç Bilgin Zincirkıran’dan Sabah grubuna gelip ağabeylik yapmasını ister. İkitelli’de çok modern Sabah Plaza-ATV tesisini kuran Dinç Bilgin’in yükseliş yıllarıdır. Zafer Mutlu yönetimindeki Sabah, promosyon savaşları eşliğinde Hürriyet’i de geçmiş, nazar boncuklu logosu ile en çok satan gazete ünvanını kapmıştır. Zincirkıran o grupta 470 bin satan Bugün gazetesinde ‘Pencere’ başlıklı köşesinde ve Avrupa Sabah’ta başyazı yazar.
Erol Simavi Hürriyet’i satıyor
1994’te Erol Simavi Hürriyet’i Aydın Doğan’a satar. Gazetenin 70 milyon dolarlık borcunu üstlenen Doğan, Erol Simavi’ye de 70 milyon dolar ödeyerek Hürriyet’i 140 milyon dolarlık bir bedelle alır. Abdi İpekçi’nin ölümünden sonra 1979’da Milliyet’i alan Aydın Doğan o yıllarda yükselen basın patronudur. Doğan Grubu Hürriyet ve Kanal D, CNN Türk gibi televizyonlarla birlikte gerçek bir medya İmparatorluğu’na dönüşür. Aydın Doğan, iktidarın baskısıyla 2011’de Milliyet’i, 2018’de Hürriyet’i Demirören Grubu’na satıp devrederek medyadan tümüyle çekilir.
1994’te Necati Zincirkıran, Sabah’ta ‘Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu’ başlıklı bir dizi yazı yapar. Bu sırada görüş ve cevap hakkı verdiği Erol Simavi, oğlu Sedat gazete ile ilgilenmediği ve borçsuz bıraktığı Hürriyet 70 milyon dolar borca battığı için sattığını söyler.
Erol Simavi 2015’te Monaco’da 85 yaşında vefat eder. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanlıca’daki aile mezarlığında babası Sedat Simavi’nin yanına defnedilir.
Dinç Bilgin basın imparatorluğu da 2000’li yıllarda Etibank yüzünden çöker. Bankanın içini boşaltmakla suçlanan Dinç Bilgin bir süre hapse girer. Daha sonra çıkar ve köşesine çekilir. İkitelli’de kurduğu basın tesisleri en sonunda borçlar nedeniyle İş Bankasına devredilir.
4 basın imparatorluğu çökerken
Necati Zincirkıran böylece medyada Simavi, Asil Nadir, Dinç Bilgin imparatorluklarının yükseliş ve çöküşünü içerden izlemiş ender bir gazetecidir. Doğan İmparatorluğu’nun tasfiyesini de dışardan izler.
Necati Abi ile zarif ve dinamik eşi Neriman Hanım’ın çay ikramı eşliğinde 3 saati aşkın konuşuyoruz. O şimdi, ‘bir zamanlar dutluk olan’ Esentepe Gazeteciler Sitesi’ndeki mütevazi evinde yaşıyor. Onlar Hıfzı Topuz (98) ile birlikte Matbuat Sokak, Keskin Kalem Sokak, Dergiler Sokak gibi adlar taşıyan bu tarihi sitenin 90’lık son bekçileri. İkisi birlikte Beyoğlu muhabirliği yapmış iki delikanlı. Şimdi sırt sırta sokaklarda, adeta Kuzey ve Güney’den gelecek her türlü tehdide karşı gazeteciliğin son kalesini savunuyorlar.
Bir Şaman’dan gazetecilik sırrı
Necati Abi ile bakışıp gülümsüyoruz. Sormasam ayıp olacak! ‘Abi bugünkü gazetecilik için ne düşünüyorsun?’
Arkasına yaslanıyor ’70 yıllık hayatımda gazeteci olarak basını bu kadar özgürlükten yoksun, korku içinde görmedim’ diyor. ‘Artık haber falan yapılmıyor… Gazetecilik iğdiş edildi. Basının kıymet-i harbiyesi kalmadı.’
Daha sonra, söyleşinin sonuna doğru bir an yerinde doğruluyor, omuzları dikleşiyor. Sesinde göklerden gelen ilahi emri aktaran tok bir şaman tınısıyla ağzından şu cümleler dökülüyor:
‘’İnsana dair her şey haberdir. Halk merak eder, hakikati ister. Halkın derdi sıkıntısı çok. Bunların peşine düşeceksin. Hakikatı arayacak, bulacak ve yazacaksın. Halkın anlayacağı gibi basit ve anlaşılır şekilde… Adam gibi yazacaksın. Doğru yazacaksın. Cesur olacaksın. Halkı aldatmayacaksın. Güzel hikaye olacak, güzel başlık, güzel foto bulacaksın. Kağıtta da olsa, ekranda da olsa, bilgisayarda da olsa haber haberdir… Gazetecilik budur…’
İçimde bir sevinç kıpırtısı… Şifreyi verdi… Anlayana…
Zincirkıran projeleri
Hürriyet’te halk üniversitesi
1962’de Zincirkıran, Haldun Simavi’yi de ikna ederek, ‘Hürriyet Halk Üniversitesi’ diye bir yayın kampanyası başlatır. Tarih, hukuk, ekonomi gibi alanlarda yarım sayfa ders notları yayınlar. Bunlar okur tarafından kesip saklanır. Dönem sonu gazetede sınav soruları yayınlanır. Cevaplar gazeteye mektupla yollanır. Geçenlere fiyakalı bir ‘Hürriyet Halk Üniversitesi Sertifikası’ verilir. Tiraj bu kampanya ile 200 binlerden 400 binlere doğru sıçrar. ‘Diploma’ evlerde, dükkanlarda duvara asılır. Haldun Simavi ‘yaptığımız en iyi işti’ diyecektir. Bu konuda yazılmış bir akademik tez de vardır.
Sadun Boro ile dünya turu
Hürriyet’in başındaki Zincirkıran, Sadun Boro ve eşi Oda’nın Kısmet teknesiyle 3 yıl boyunca (1965-68) yaptıkları dünya turunu, Hürriyet’te çok ses getiren bir dizi röportaja dönüştürür. Dönüşte Zincirkıran muhteşem bir karşılama töreni düzenler. Binlerce tekne denizde, binlerce insan karada onları karşılar. Dizi ‘Pupa Yelken’ adıyla kitap olur. Daha sonra yaşamını Okluk Koyu’nda teknesinde geçiren doğa aşığı efsane denizci Sadun Boro 2015’te 87 yaşında vefat eder. Marmaris’teki mezarına giden bir ‘Sadun Boro Yürüyüş Yolu’ vardır.
Gırgır Dergisi
1972’de Günaydın’a bağlı Gün gazetesinde ünlü karikatürist Oğuz Aral yönetiminde Gır-Gır adlı bir mizah sayfası vardır. Zincirkıran bundan bağımsız bir haftalık mizah dergisi yapmayı düşünür. Haldun Simavi’yi ikna eder. İlk sayı 600 bin basan Günaydın’la bedava dağıtılacaktır. Zincirkıran’ın hesabı tutar. Dergi ikinci hafta kendi başına 300 bin satar. Daha sonra 400’e bine yükselerek Türkiye’de gelmiş geçmiş en ünlü mizah dergisi olur.
AA’nın modernizasyonu
1981-88 yılları arasında Zincirkıran’ı Anadolu Ajansı’nın başında görürüz. Donanmadan eski komutanı Başbakan Bülent Ulusu’nun özel ricası ile yönetim kurula başkanı olarak AA’yı modernize eden, computer sistemini kuran ekibin başıdır 52 yaşındaki Zincirkıran. Sürekli Ankara’ya gelip gider. Çin ile enformasyon anlaşması imzalar.
Kokulu gazete
Zincirkıran Hürriyet’in başındayken 1966’da Haldun Simavi’ye ucuz bir akşam gazetesi çıkarmayı önerir. Gazetenin adı SON olur. 5 kişiyle çıkar. Ahmet Vardar, Ertuğrul Akbay burada yetişirler. Diğer gazeteler 25 kuruş iken SON 15’e satılır. Gazeteyi dağıtan ilkokul çocuklarına gazete başına 2,5 kuruş kalır. 100 gazete satan çocuk günde 2,5 lira kazanır. Bu onlar için cazip bir paradır. Gazetede mesai sabah saat 06’da başlar. Zincirkıran iki yıl sabahları SON’a gelip öğlende Hürriyet’e geçerek çalışır. Gazete 100-120 bin satar. Bir ara hızlarını alamayıp matbaa mürekkebine Pereja kolonyası katarak ‘kokulu gazete’ diye reklam yaparlar. Cin fikirlerin cirit attığı yıllardır.
Simavi ve Hürriyet’in doğuşu
Sedat Simavi (1896-1953) Türk basın tarihinin en önemli ve saygın gazetecilerinden biridir. 1916’da daha 20 yaşındayken çıkardığı Hande gazetesi ile basın hayatına adım atar. Karikatürist ve ressamdır. İstiklal Savaşı yıllarında İstanbul’da çıkardığı Dersaadet ve Payitaht gazeteleri ile milli mücadeleyi destekler. Ali Kemal ile sert atışmalar yapar.
Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923’te çıkardığı Resimli Gazete ile 44 binlik tirajı yakalar. 1928’de harf devrimi ile darbe yiyen basına hükümet maddi yardım yaparken, bu yardımı reddederek Atatürk’ün de dikkatini çeker. Onurlu ve dik duruşu takdir edilir. 1933’de 7 Gün Dergisi ile 50 binlik tiraja yükselir. Kitaplar, ansiklopediler yayınlar.
Simavi’nin kafasında fotoğraflı, sade dilli çok satan bir halk gazetesi vardır. 7 Gün’ü kapatır, bütün birikimini bu hayaline yatırır. Gazetesinin adını Hürriyet koyar. Bu 1908’de Hürriyet’i ilan eden İttihatçıların sloganıdır. Mithat Paşa’nın yardımcısı olan babası Halil Hamdi Bey, Abdülhamit sürgünü olarak 1907’de Sakız mutasarrıfı iken Hürriyet’i göremeden can vermiştir.
Küçük Sedat babasını son kez 1905’te 9 yaşındayken, İstanbul’da karaya bile çıkmasına izin verilmediği için kayıkla gittiği vapurda görür.
1 Mayıs 1948’de yayına başlayan Hürriyet, 1948 Londra Yaz Olimpiyatları’nda Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celal Atik, Yaşar Doğu gibi altın madalyalı şampiyon güreşçilerimizin müsabakalarını günü gününe fotoğraflı vererek ilk tiraj patlamasını yapar. Türkiye, televizyon olmayan o yıllarda olimpiyatları Hürriyet’ten izler.
1950’deki Kore Savaşı’nı Türk Tugayı’nın Kunuri destanını da Türk halkı, Hürriyet muhabiri Hikmet Feridun Es ve fotoğrafçı eşi Semiha Es’in savaş içinden yolladıkları foto ve röportajlardan öğrenir. Hürriyet çıktıktan sonra ilk iki yılda 100 binlik tirajıyla Türk basınının zirvesine oturur.
Baba Sedat’ın halk gazetesi hayali gerçekleşir. Başarılı olamazsa kullanacağı küçük siyanür tüpünü hep cebinde taşımıştır.
1946’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni (TGC) kuran Sedat Simavi onun ilk başkanı olur. Cemiyet CHP’nin muhalif gördüğü Basın Birliği’ni bir gecede kapatması üzerine kurulur.
Sedat Simavi’nin adı, ‘Kurucusu’ olduğu Hürriyet’in künyesinden gazeteyi Aydın Doğan aldıktan sonra çıkarılsa da, halen TGC bünyesinde her yıl başarılı gazetecilere dağıtılan Sedat Simavi Vakfı basın ödüllerinde yaşatılmaktadır.
Sedat Simavi’nin 18 Kasım 1949’da Hürriyet logosunun altına yerleştirdiği Bayraklı-Atatürklü ‘Türkiye Türklerindir’ sloganına dokunmaya ise henüz kimse cesaret edememiştir.
Yazmadıklarım
-Kıbrıs’ta Makarios’un finanse ettiği Times of Cyprus gazetesi, Ömer Sami Coşar ile karıştırdığı Necati Zincirkıran hakkında ‘Yalancı gazeteci Zincirkıran Kıbrıs’ta’ diye bir haber yapar. O sırada Kıbrıs’ta avukatlık yapan Rauf Denktaş Zincirkıran’ı arayıp, ‘dava açalım, tazminat alırsın’ der. Dava açarlar. Kazanırlar. Zincirkıran Makarios’tan kazandığı 7 bin sterlin ile 1960’ta yeni bir otomobil alır.
-60’lı yıllarda Arçelik’teki bir işçi hareketi haberini Hürriyet yayınlar. Arçelik patronlarından Lütfü Doruk arayıp, haberin girmemesini, aksi halde reklamları kesecekleri tehdidini savurur. Haberi duyan Haldun Simavi çok sinirlenir. Ertesi gün, kendisi Amerika’ya giderken, Zincirkıran’a ‘iki gün sonra bunu manşetten yayınla’ diyerek bir liste verir. Liste ‘Hürriyet’in artık reklam kabul etmeyeceği reklam ajansları’dır. Listenin sonunda Arçelik’in reklamcısı Faal Ajans vardır. Faal Ajans’ın sahibi Eli Acıman yana yana Haldun Simavi’yi arar. Bulamaz. Faal Ajans batar. Bir süre ABD’ye gidip orada kalan Eli Acıman daha sonra Türkiye’ye dönüp Man Ajans’ı kurar.
-Erol Simavi’nin o sırada ünlü ses sanatçısı Gönül Yazar ile ilişkisi vardır. 1970’de Gönül, Cenevre’de Erol Simavi’nin üçüncü çocuğu olarak bir kız bebek dünyaya getirir. Adını Yasemin koyarlar. ‘Prenses’ diye çağırırlar. Bir süre sonra Belma Simavi de çocuğu kabul edip benimseyecek ve evinde ağırlayacaktır. Erol Simavi ise daha sonra Nükhet Duru ile macerasına yelken açar. Gönül Yazar’a göre Erol’un hayatında saçının teli kadar kadın olmuştur.
-Haldun Simavi 1950’de Kamuran Hanım ile evlenir. Üç çocuğu olan çift 1957’de boşanır. Boşandıklarında Hamdi 7, Süleyman 5, Aliye 4 yaşındadır. Çocuklara babaanne ve dadılar bakar.
-10 Mayıs 1975’te trajik bir olay yaşanır. O sırada 24 yaşında olan Haldun Simavi’nin büyük oğlu Hamdi, askerden izinli gelen 22 yaşındaki küçük oğlu Süleyman tarafından, evde tabancayla oynarken kazara vurulur ve ölür. Büyük oğlu mezara, küçük oğlu hapishaneye giden Haldun Simavi perişan olur. Süleyman cezaevinde 2 ay 3 gün yatar. Kaza sonucu olması nedeniyle bir yıl kadar ceza alır. O da para cezasına çevrilir. Hamdi, Haldun’un gazeteciliğe meraklı olan oğludur. Babası gibi ABD’de gazetecilik stajı gördükten sonra Günaydın’da çalışmak için Türkiye’ye heyecanla dönmüştür. Simavi İmparatorluğu veliahtsız kalır.
-21 Şubat 1980 günü Erol Simavi’nin küçük oğlu Saffet Kanlıca’daki yalıda sabah yatağında ölü bulunur. 23 yaşındaki delikanlının gece ağır içkiden sonra ilaç aldığı ortaya çıkar. Saffet melankolik ve gece hayatına düşkün bir gençtir. Babasının onun içmesini önleme gayretleri sonuçsuz kalır. Erol Simavi haberi o sırada bulunduğu Domuz Adası’na gelen özel haberciyle alır. Bu olay Belma-Erol çiftine ağır bir darbe olur.
-Erol Simavi’nin Gönül Yazar’dan olan kızı Yasemin Simavi 1993’te ABD’de Amerikalı bir polisle evlenir. Erol Simavi’nin çikolata renkli Carl Joseph adlı bir erkek torunu olur. Daha sonra boşanan Yasemin İstanbul’da yaşar.
23 Temmuz 2020’de ABD’de ikinci evliliğini yapan Yasemin hayatını Cem Baykent ile birleştirdi. Cem, Sultan Reşat’ın torunu Prensen Perizat’ın 2007’de hayatını kaybeden iş insanı Cömert Baykent’ten olan oğludur. Küçükten beri ‘Prenses’ olarak anılan Yasemin böylece Osmanlı hanedanından bir prensle evlendi.
-Gazetesinde işçi-sendika haberlerine geniş yer veren Haldun Simavi gazetede sendikaya şiddetle karşıdır. Sendika sokmamak için herşeyi yapar. Ama bu tutumu hayattaki en büyük hayaline ağır bir darbe vurur. 70’li yılların sonunda Türkiye’ye sığamayan Haldun Simavi İngiltere’de gazete çıkarmaya karar verir. Hayali Murdoch’a rakip olmak, bu işi onlardan daha iyi yaptığını göstermektir. Almanya’daki matbaasını Türk işçilerle birlikte İngiltere’ye taşır. İngiltere’den emekli veya boştaki İngiliz gazetecilerle bir ekip kurar. ‘London Harald’ diye bir gazete tasarlar. Gazete deneme olarak İstanbul Günaydın’da basılıp Londra’ya yollanır. Zincirkıran’a göre güzel bir gazetedir. Tam yayına başlayacakları sırada, İngiltere Sendikalar Birliği devreye girer ve ‘Türkiye’de sendika düşmanı olan’ bu patronun İngiltere’de gazete çıkarmasını engeller. Reuters kesilir. Baskıya izin çıkmaz. Bu basın macerasına yaklaşık 600 bin sterlin harcayan Haldun Simavi fazla şikayet etmeden ülkesine memnun döner. Çünkü bu gazeteyi yapabileceğini kendisine ispat etmiştir.
-Haldun Simavi, kendisine bağlı gazetecilerin gece davetlerine, resepsiyonlara katılmasını istemez. Bunun ilerde gazetecinin bağımsızlığını kötü etkileyeceğini düşünür. Bir keresinde ‘Bak yavrum…’ diye Zincirkıran’ı çağırır ve Tercüman’da manşette yeralan bir fotoğrafı gösterir. Fotoğrafta Tercüman sahibi Kemal Ilıcak, Türkiye’ye Boeing satmak isteyen ABD’li şirketin CEO’su ve Günaydın Genel Yayın Yönetmeni Necati Zincirkıran birlikte görünmektedir. Zincirkıran, Avrupa Konseyi raportörü için verilen bu yemeğe AB-Türkiye ilişkilerini konuşmak için gitmiştir. Haldun Simavi ‘Bak Ilıcak seni kullanmış. Gitmeyin yavrum böyle yemeklere…’ der. Gazetecinin bağımsızlığı konusunda titizdir.
İlk yorum yapan olun